Onu gördüğüm ilk an
İlk konuşma
Onu gördüğüm ilk an
" Nah alırsın " dedi benim arkadaşım gözde onu gördüğüm ilk an.
Her okulda illa ki, kızların peşinden koştuğu, erkeklerin ondan kıskandığı, annelerin ondan korktuğu ve babaların ona küfür ettiği, yakışıklı bir tip vardır. Ama benimki öyle değildi. Çok yakışıklı olmasa da beni çeken bir şey vardı. Bir şey saklıyor gibiydi, beni de ilgilendiren bir şey. Ama ne. Tanımadan etmeden bunun nasıl farkına vardım hiç bir fikrim yok. Belki de öyle bir şey yok sadece birini görüp, ondan etkilenirsin ve hemen kafanda bir şeyler kurmayı başlarsın ya. Belki de onun gibi bir şey. Anladığım tek şey, çok fazla duygu aynı anda yaşadığımı.

Üniversite kazandığımda hikayem başlayacak sanıyordum lisede. Meğer öyle değilmiş. Aslında hikayen, hiç beklemediğin bir anda ve başladığından farketmediğinde başlar.
Lise dönemim çok iyi geçtiğini söyleyemem. İyi anılar elbette vardı, ama iyi anılardan çok kötü anıları hatırlayabiliyorum. Çok fazla sorun yaşıyordum ve bitmesi için gün sayıyordum. O yüzden hep üniversitenin hayalini kurdum. Ne okuyacağımı bile hayal kurmamışken, lisenin bitmesi tek hedefimdi. Azer vardı lisede. Aynı sınıfta değildik ama ortak arkadaşlarımız vardı, öyle tanıştık. İlk görüşte aşk değildi. Bir süre sadece arkadaş kaldık. Sonra günler geçtikçe ve birlikte zaman geçtikçe birşeyler histtemeye başladım. Onun ikizi vardı, Ahmet. Benzemiyorlardı, Azer farklıydı bana göre. Sadece dış görünüşten bahsetmiyorum. Azer, sempatik, yardımsever, başkaları düşünen, kırmayı değilde kırılmayı tercih ederdi. Farklıydı, Ahmetten farklıydı, diğerlerinden farklıydı. Ama o sırada Ahmet'in bana aşık olması çok şey değiştirdi. Açılacaktım, yapamadım. Doğru bir davranış olmadığını biliyordum. Bir kaç gün geçtikten sonra ve Ahmetin bana olan ilgisini kaybederse açılırım dedim. Ama bir hafta sonra, Azer sevgili yaptığına dair iddialar vardı. Bunu duyar duymaz, gözlerim gözyaşlarıyla doldu, yine de etrafa bakmaya çalıştım, ayaklarım uyuştu gibi hissediyordum ama yine de koşmaya çalıştım, boğazıma biri sıkıyormuş gibi hissediyordum ama yine de konuşmaya çalıştım, sordum doğru mu diye. "Değil " cevabı alma umuduyla bekledim. Ama doğruymuş. Gözyaşlarımı asla hakim olamadım, hüngür hüngür ağaladım. Sevgilisi, onunla aynı sınıftalarmış. Kız aşık olmuş, açılmış. Ama Azerin ilgisi yoktu, kız açılınca, gel deneyelim dedi. Hayatımda böyle saçma bir şey duymadım. Asıl hikayeyi duyduktan sonra yine umudum vardı. Anlaşmayacaklar diye kendimi teselli ediyordum. Hatta hep konuşuyorduk arkadaş olarak. Ama ben duygularımı saklamayı seçtim o sırada, çünkü bu saatten sonra yapacak bir şey kalmadı arkadaş olmaktan başka. Bir gün sinemaya gittik, sevgilisi yoktu. Yan yana oturduk ve filmin sonuna doğru, benim başım onun omuzunda, onun başı benimkinin üstünde olduğunu farkettim. Elimi aldı, "ne kadar soğuk " diyerek, diğerini alıp, ellerimi ısıtmaya çalıştı. Film bitti , herkes evine döndü. Beden olarak evdeydim ama aklım başka yerlerdeydi, o anılar ne çok düşünceye soktu beni. "Acaba bana aşık oldu mu?" "Sevgilisinden ayrılıp bana mı gelecek?" " o da şimdi beni düşünüyor mudur?" Ama olmadı, ne ayrıldılar, ne de bana aşık oldu. Ertesi gün hiç bir şey olmamış gibi davrandı. Ben mi yanlış anladım acaba diye triplere girdim. Her şey anlamsız mıydı? Havalara uçtuğum o dakikalar anlamı hiç mi yoktu. Sonra unutmaya çalıştım. Her ne kadar zor olsa da unutmayı becerebildim. Ve kendimle gurur duyuyorum. 8 ay sürdü. O 8 ayda neleri hissettim. Bir ben biliyorum bir de Allah biliyor ne kadar zor bir yolculuk olduğunu, çünkü her açıdan dokundu beni. Kendimi kaybettim, en çok ta psikolojik olarak. O olaydan sonra cok yabancıllaştik. Ama arkadaşlığımızı kaybetmek istemiyorduk. Gerçi o istemiyordu. Ben ise onun yanında kalmak için, gözlerine bakmak, gülüşünü, bakışlarını görmek için bahane arıyordum ama bunu yaptıkça unutamayacağımı biliyordum. Ama hani yasaklı şey insanı cezb eder ya. Öyleydi. Vazgeçmiyordum. Artık onun ne zaman güleceğini, ne zaman sinirleceğini, ne zaman mutlu olacağını  bile biliyordum. Her detayını ezberebiliyordum. Sonra uzun bir süre ayrı kaldık, görüşmedik, konuşamadık bile. Ve ben bu süreden faydalanıp unutmaya çalıştım. Başta o kadar zordu ki, onu düşünmediğim bir an bile geçmiyordu. Sonra yavaş yavaş, zaman geçtikçe unuttum. O 8 ayın başında her ne kadar da geçmeyecekmiş gibi hissetsem de, bu ayrı kaldığımız 3 ayda bir çok şeyin farkına vardım. Düşünmek için fırsat buldum uzun uzun. Unuttum kelimesi pek doğru  değil aslında. Çünkü duygularımı unuttum sadece. Ama o zamanlarda nasıl biri olduğumu unutmadım, umarım da unutmam. Çok değiştim. Ve ne dersem diyim, bu bana bir ders öğrettiğini inkar edemem. Büyüdüm. Hepimizin hayali vardır, onun peşinden koştuğumuz, gerçekleşmesi için gece gündüz dua ettiğimiz, ve düşüncelerimizden asla düşmeyen bir hayal, ya da belki hayaller. Ama hayallerimiz değişiyor sürekli. Ve bazen, o hayal gerçekleşince, ya da zaman geçtikçe, artık değeri kalmıyor, artık olmasa da olur gibi bir düşünceye sahip olabiliyorsunuz. Çünkü bir şeyin değerini sahip olmadan önce, ya da sahip olduktan sonra gözümüde büyütüyoruz , ama sahipken pek çok bir değeri kalmıyor, ya da çok az oluyor. Ve onun uğuruna fedakarlar yaptığınız o hayal artık bir hiç. Benim de hayallerimin bir tanesi, Azerdi. Şimdi ise, artık benim için sadece kötü bir dönemi temsil eden biri. Önemsiz de diyemem. Değeri yok artık.
Bu olaydan çok zaman geçti, ve sonunda üniversiteyi kazandım. Muğladan İstanbula gittim, bilgisayar bölümünü kazandım.
Hikayem başlayacak sandım. Öyle olmadı. Aslında hiç bir şey olmadı. Sıkıcıydı, yurtta kaldım ve yurttan okula okuldan yurtta ritminde bir hayat yaşadım bir sene boyunca. Arkadaşlarım vardı, iyi insanlar ama kendimi yabancı gibi hissediyordum, daha doğrusu, yalnız hissediyordum. Ve insanların arasında yalnız hissetmekten daha kötü bir şey yoktur. Çünkü kendinle bile yabancılaşiyorsun ve bundan daha tehlikeli bir şey yoktur. Ama gözde vardı, en iyi arkadaşım. Değişik ve komik bir kız. Her şeyi paylaşıyoruz.
Hayatım değişecek, bir şeyler olacak, artık mutlu olacağım, hikayem başlayacak umuduyla yaşıyordum o zamanlar. Olmadı. Olmuyordu bir türlü. Vazgeçtim. Benim kaderim buymuş diyip umudumu kaybettim. Ikinci senenin ilk günü, hiç heycan yok, derse gitme isteği yok, hiç bir şey yok. Sonra okulun bahçesinde onu gördüm, ve olacaklardan habersiz bakıyordum ona. Biz insanlar hayatlarımız boyunca 3 farklı aşk yaşıyoruz aslında; 1. Aşk, küçük yaşta olur, büyüdükçe onun aşk olmadığını anlarsın ama aşktı. O zamanlar, senin aşkı nasıl bildiğine göre bir aşktı. 2. Aşk, en zoru, canın yanar, ama ders öğretir ve seni güçlendirir. Acı nedir, yalan nedir, ihanet, drama bunları öğretir. Ve işte o zaman büyürsün. Aşkta neleri seversin neleri sevmezsin, onları öğrenirsin. Sana göre doğruyu ve yalnışı öğrenirsin. Artık daha dikkatli olursun. Ve özellikle neler istediğini, neler istemediğini anlarsın. Aslında bir nevi kendini keşfedersin. En son da 3. Aşk, kara sevda, sessizce çöker. Bu aşkı aramazsın, o seni bulur. Karşılıksız seversin, beklentisiz. Senin genelde birinde neler aradığını bulamazsın ama onun gözlerinde kaybolursun. Onun kusurlarını bile seversin. Ve artık  hayatının geri kalanını onunla yaşmak istersin.
Benim de kendi düşüncelerim vardı, acaba bu hangisi diye. Birinci olmadığı kesin. İlk aşkım ilk okuldaydı.

Çok yakışıklı olmasa da beni çeken bir şey vardı. Bir şey saklıyor gibiydi, beni de ilgilendiren bir şey.
Belki de onun gibi bir şey. Anladığım tek şey, çok fazla duygu aynı anda yaşadığımı.
İlk görüşte aşka inanan bir insan değilim, değildim. Onun yanında okulun yakışıklısı Emir vardı. Konuşuyorlardı. Benim yanımda Gözde vardı.
" onu görüyor musun?" Sordum gözdeye " numarasını alacağım" dedim.
"Nah alırsın " dedi.
Şaşırdım ve bakıştık biraz.
"Nasıl yani? Neden?" Diye sordum.
" Ee okulun yakışıklısı sana mı kalır, sevgilisi var ya hani." Dedi.
"Yok ben onu demiyorum, yanındakini diyorum."
Gözde baktı sonra dedi ki : " Ah! Alırsın"
Güldük. Sonra cesaretimi topladım ve gittim.

Meğer hikâyeniz hiç beklemediğiniz bir an, başladığından bile habersiz bir şekilde başlıyormuş.
Ve evet hikayemin ilk günüydü.









Yazarın notu : öncellikle, türk olmadığını belirtmek istiyorum, hatalarım vardır elbet, o yüzden beni mağdur görün, hatalarımı yorum kısmında yazabilirsiniz, türkçeyi bildiğim kadar bu hikayeyi yazmak istedim. Umarım beğenirsiniz.

© Syrine Smadhi,
книга «NAH ALIRSIN».
Коментарі